sor çöz yöntemi, dr ekrem çulfa, Ekrem, Culfa, Aile, Danışmanı, ilişki, uzmanı, Çift, Evlilik, Terapisti, Uzmani, Danışman, yaşam, koçu, koç, koçluk
Uzman Klinik Psikolog Sabiha Sabiha Işık 0530 122 11 02
sabihaisik@outlook.com
Mutlu olmak için neler yapmalıyız? Neden mutlu olmak istememize rağmen mutlu olamıyoruz?
11/01/2022 Mutlu olmak için neler yapmalıyız? Neden mutlu olmak istememize rağmen
mutlu olamıyoruz? Mutluluk
ile ilgili iki teori vardır. İlki mutluluk dış kaynaklıdır der. Yani dışarıdaki
şartlar uygunsa insan mutlu olabilir der. Diğeri dışarıdaki şartlardan bağımsız
olarak insan kendi içinde mutlu olmayı başarabilir der. Mutlulukla aramızdaki
duvarın her bir tuğlasını aslında insan kendi örer der. Gerçekten böyle midir sizce? İnsan sadece
düşünceleriyle, sadece alacağı kararlarla mutlu olmayı başarabilir mi? Her iki
ihtimalle de yani bizden kaynaklı sebepler ya da dışarıdaki şartların doğurduğu
sebeplerden dolayı mutlu olmakla ilgili yapabileceğimiz şeyler var mı? Değişmek mümkün mü? Değişmek
mümkündür. İnsan istediği insana gerçekten dönüşebilir. Coğrafya kader midir
konusuna girmeyelim burada, tabii ki doğduğumuz yerde kısıtlamalar olabilir ama
unutmayalım ki bizler de ağaç değiliz. Ekildiğimiz yerde kuruyana kadar
duracağız anlamına gelmez. Yer değiştirebiliriz, çevremizi, düşüncelerimizi,
alışkanlıklarımızı, davranışlarımızı ve gidişatımızı değiştirebiliriz. Yani
şuan mutsuzluk ortamımız her ne ise onu gerçekten değiştirebiliriz.
Hindistan’da filleri yetiştirme metodlarını duymuşsunuzdur. Filler dünyaya
geldiklerinde daha miniciklerken ayaklarından bir zincirle kazıklara
bağlanırlar. Filler mücadele eder çalışırlar oradan kurtulma ama küçücük
bünyeleri, küçücük güçleri o kazığı kopartmaya o zincirlerden kurtulmaya
yetmez. Yıllar geçer yavru filler dev yetişkin fillere dönüşür, tabii ki o
kazığın ve zincirin üstesinden gelecek güçleri vardır artık ama denemezler
bile. Çünkü değişemeyeceklerine, özgür olamayacaklarına inanmışlardır. Fillerin
artık kıramadığı şey zincirler değil inançlarıdır. Bilim bize şunu söylüyor;
her yıl insanın vücudundaki atomların %98’i değişir. 5 yılda birde
vücudumuzdaki sahip olduğumuz atomların tamamı değişir. Elim geçen yıl %98
oranda farklı atomlardan oluşuyordu. Her şeyimiz tamamen değişiyorsa,
vücudumuzdaki atomlar 5 yılda bir tamamen yenileniyorsa bizi biz yapan şey
nedir? Metafizik. Bunun bir kısmı da geçmişte kurduğumuz düşünce ve
alışkanlıklardır. Hayata eğer böyle derinlemesine bakmazsak bir ömür boyunca
biz insanız diye yaşar gideriz. Ama aslında olan şey geçmişteki alışkanlık ve
gidişatı sürdüren bir organizma olmaktır. Geçmişimizin kaderimiz olmasına
müsaade etmemeliyiz. Geçmiş tarafından programlanan değil geleceği programlayan
olduğumuzun farkına varırsak eğer hayatımızın en büyük devrimini
gerçekleştirmiş olacağız. Doğru insan ilişkileri Sosyal
canlılarız ve insanın doğasında baskın olan özelliklerden birisi de kendini
karşı tarafa kabul ettirme isteğidir. Yani karşı tarafın ne düşündüğü ne
söylediği bizim için çok önemlidir. Fakat insanlarla olan iletişimimiz bilgi
alışverişi, yardımlaşma, iyilik, güzellik, iyi sohbet, güzel vakit geçirme
üzerine olmalıdır. Baskı, gerginlik, stres, kıyas, arkadan iş çevirme, dedikodu
böyle şeyler kaostur ve kaos herkese zarar verir. Kaosun içindeki her insan
mutsuz olur. Ayrıca mutsuz olmaktan daha kötü bir şey varsa oda birilerini
mutsuz etmektir. Bu konuyla ilgili Stanford üniversitesinin bir araştırması
şöyle; insanın yaşam süresi ve hayat ortalama sağlığı çevresindeki mutsuz
insanların sayısı ile çok alakalıymış. Aslında çok mantıklı geliyor çünkü insan
toplumdan, yakın arkadaşlarından beslenir. Bu maddede iki sonuç çıkartabiliriz.
İlki kimseyi mutsuz etmeyelim. İkincisi de bizimle mutsuzluk üzerine bir iletişim
kurmaya çalışan yani gerginlik, stres, kaygı, kıyas, münakaşa, iş çevirme,
dedikodu üzerine iletişim kurmaya çalışan insanlardan da uzak durduğumuzda
bence hayatımızda çok iyi bir adım atmış olacağız. İnsanlara yak uydurmaya
çalışmak yerine üzerinde yürüdüğümüz yaşam yolunda doğru adımlar atmayı
öğrenebiliriz. Toplum ortalamasından kurtul Yaşamımızı
iyileştirmeye, mutluluk seviyemizi yukarılara çekmeye çalışırken unutmamamız
gereken noktalardan birisi de toplumsal mutsuzluktan sıyrılmak. Kültürlerin
bazı default ayarları vardır. Yani toplumların sevgi, saygı, endişe, stres,
insana olan saygı oranları bellidir. Toplumların içindeki insanlar da birbirine
benzer. Neden öyledir? Çünkü benzer şekilde düşünürüz, benzer yerlere gideriz,
benzer şeyleri izleriz, benzer cümleleri kurar, benzer hedeflere sahip oluruz.
Şuan hangi ülkede yaşıyorsanız o ülkedeki kaygılarla sizin şuan özel
hayatınızdaki kaygılar birbirine çok yakındır. Sadece çok düşük bir yüzde keşfe
çıkar, kendi hayatını keşfeder, dışarıdaki kaygılardan kurtulup kendi mutluluğu
için çalışmaya ve yaşamaya başlar. Herkes kendisini mutsuz eden sebepleri şöyle
bir kağıda yazsa eminim ki herkes için geçerli bu, içinden bazıları doğrudan
bizim hayatımızla ilgili olmayan şeyler. Yaşamlarımızla, hayatımızla, doğrudan
alakası olmayan şeyleri kafaya takmaktan, onlarla meşgul olmaktan kurtulursak
belki mutluluk seviyemizi aşağıya çeken şeylerin bazılarından da kurtulmuş
oluruz. Bu basit bir karar gibi gözüküyor ama bence çok cesur bir karar. Hem
bizi ilgilendirmeyen şeylerden uzaklaştığımızda kalan zaman ve mental vakitte
hayatımızda doğrudan etkisi olan şeyleri çözmeye, onlarla ilgilenmeye,
hayatımızı iyileştirmeye daha çok fırsat bulabileceğiz. Şöyle düşünebiliriz;
birkaç kitap bulmak için dev bir kütüphaneye gittik ve kütüphanede milyonlarca
kitap var ve biz bunun derdini, sıkıntısını, stresini yaşıyoruz. Sakin olalım.
Hayatımızda çok sorun olabilir. O kütüphanede de çok fazla kitap olabilir. Ne
yapabiliriz? İlgilendiğimiz rafın önüne gidersek eğer en azından çözmemiz
gereken sorunları aza indirgemiş oluruz. Etkilenmemek için derinleş Denize
gittiğinizde mutlaka gözlemlemişsinizdir. Rüzgarlı havalarda yani dalgalı
havalarda özellikle denizlerin kıyı kısımları biraz bulanık olur. 5-10 metre
derine gittiğinizde o derinlerin suyunun daha berrak olduğunu görürsünüz. Bana
öyle geliyor ki karşılaştığımız olayların büyüklüğü değil bizim sığ olmamız
bizim mutsuzluğumuza sebep oluyor. Zaten bir karış suysak kim üflese bulanırız.
Basit bir laf, bir kıskançlık, bir gol, bir oy, bir bakış, bir unvan
hayatlarımızı altüst edebiliyor. Okyanuslarda ters giden şeyler yok mu? Orada
hava her zaman güzel mi? Hayır. Hemde nasıl ters giden şeyler var orada. Ama
bir okyanusu bir fırtına karıştıramaz. Yüzeyinde dalgalar, köpükler, şimşekler,
şiddetli fırtınalar görebilirsiniz ama derinler her zaman dingin ve sakindir.
Bir fırtına anında eğer okyanusa sorarsak nasıl gidiyor diye her şey yolunda
diyecektir. Çünkü okyanusların yüzeyleri toplam okyanus hacminin %1’i bile
değildir. Burada derinleşmekten bahsediyorum. Yani hayatımızda karşımıza çıkan
sorunlara öğretilegelen açılarla değil orijinal daha gerçek pencerelerden
bakmaktan, daha derinleşmekten bahsediyorum. Bu yazıda buluşarak bunu bir
miktar gerçekleştiriyoruz. Aslında hepimiz derinlerde daha önemli şeylerin
peşindeyiz. Bu tür içerikleri, yazıları takip etmek de derinleşmeye antrenman
gibi oluyor. Yani sanki bir tas suyun okyanuslaşma yolculuğunda tas suyu
besleyen kaynaklar ırmaklar yerine geçiyor. Bir umuttur yaşatan insanı Bu
mutluluk için de geçerlidir. Farkındaysanız genelde mutluluğumuzu da hep
erteleriz. Şunu yapayım, şunu gerçekleştireyim, şu yıl gelsin tam olacak işte o
zaman mutlu olacağım hayatım tamamlanmış olacak deriz. Şartlarımızı tabii ki
iyileştireceğiz ama farkındaysanız mutluluğu beklettiğimiz o planlar asla tamamlanmıyor.
Her tamamlanan hedefte mutluluğu bir sonraki hedefe erteliyoruz. Hadi bu sefer
tersini yapalım. Hedeflere varınca değil hedefe ulaşma yolculuğunda mutlu
olmayı deneyelim. Yani farkındalık ile yaşayalım. Yıllar ilerledikçe sadece
yaşımızı arttırmasın farkındalığımızı da arttırsın. Şartlara değil sana bağlı Bir
araştırma sonucu bize şunu söylüyor, mutluluğun sahip olduğumuz yaşam şartları
ile sandığımız kadar alakası yok. Tabii ki ay sonu kiramı ödeyebilecek miyim?
Geçinebilecek miyim? Mutsuzluk sebebidir. Eğer zaten bir toplumda tek bir insan
bile gece yatağa yatarken geçim derdi ile yatıyorsa ertesi gün kiramı
ödeyebilecek miyim? Derdi ile yatıyorsa o toplumun ayıbıdır. Bundan
bahsetmiyorum. Burada bahsettiğim şey temel barınma ve yeme ihtiyaçlarımızı
karşılayabiliyorsak ve toplumun ortalama bir insanı gibi de hayat
standartlarımız varsa bu çizginin üzerinde çok da fazla fark olmadığı. Bu
araştırma İllinois üniversitesi tarafından yapılmış. Çok zengin insanların yani
yılda 10 milyon dolardan fazla kazanan insanların mutluluk seviyesinin iyi
durumdaki çalışanlarının mutluluk seviyesinden çok da farklı olmadığı ortaya
çıkmış. Şimdi diyeceksiniz ki bir yerden para geldi, piyango çıktı bu beni
mutlu etmeyecek mi? Edecek tabii ki ama burada insanın her ortama çok hızlı
adapte olabilme psikolojisi devreye giriyor. Yani bu araştırma bize şunu
söylüyor. Kısa süreli mutluluklar, gelen anlık haberler ve değişen hızlı yaşam
koşulları ile çok alakalı ama uzun süreli mutluluklar sahip olunan şartlarla
değil kişinin tamamen kendisi ile alakalı. ‘Alıcının
pişmanlığı’ terimini daha önce duymuş olabilirsiniz. Bazen anlık streslerimizi
ya da anlık mutsuzluklarımızı bir şeye sığınarak ya da bir şeylere sahip olarak
geçiştirmeye çalışırız. Bu yüzden de bu psikolojide satın aldığımız şeyler çok
kısa süre sonra işe yaramamaya başlar. Egzersizler, okumalar, araştırmalar,
kısa süreli seyahatler, kendimiz ile doğru vakit geçirmeler bunlar bir şey
satın almadan mutluluğu yakalayabileceğimiz şeyler. Belki bunları
deneyebiliriz. Hem mutluluğu dışarıda aramak yerine kendi içimizde keşfetmiş
oluruz. Bunların her biri bizi mutluluğa götürebilecek küçük adımlar küçük
fikirlerdir. Aldığımız her karar bizim için her karar insan için ve bunları
gerçekleştirirken kendimize karşı biraz daha anlayışlı, sabırlı ve nazik
olursak bence üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey yok ve tabii ki hayal
kurmayı kendimizi gerçekleştirme heyecanını asla bırakmamalıyız. Uzm Kln Psikolog Sabiha IŞIK |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Antisosyal Kişilik Bozukluğu - 28/06/2022 |
Sosyopati ya da psikopati olarak da adlandırılan antisosyal kişilik bozukluğu genel anlamda diğer kişilerin haklarına karşı umursamazlık ve ihlal halidir. Çocukluk veya ilk ergenlik çağında başlayıp yetişkinlik çağında da devam eder. Hilekarlık ve |
Terk Edilme ve Ayrılık Korkusu - 24/06/2022 |
Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin’ e benzer aşıkların reddedilme ve terkedilme öyküleri mitolojde yoğun bir şekilde karşımıza çıkıyor. Bütün hayatını sevgiliye adayan erkek ve kadın mitleri ile doludur masallar ve efsaneler. Analitik psikolojinin |
Göç’ün Psikolojisi ve Sosyolojisi - 21/06/2022 |
Uluslararası göç; bir ülkeden bir ülkeye belirli bir süre yaşamak için taşınmak olarak adlandırabiliriz. Göç konusunu sebeplerine göre ayıracak olursak eğer; 1) ekonomik göç yani iş için göç edenler: Eskiden Avrupa mavi yakalı göçmen ararken |
Bağlanma türleri ve insan ilişkilerine etkisi - 17/06/2022 |
Bağlanma; çocukların küçük yaşta anne veya bakım veren diğer kişi ile kurduğu bağdır. Bebekler küçük yaşlarda bakım veren kişinin ya da annenin her zaman ihtiyaçlarına cevap verebileceğini, güvenli olarak bir psikolojik yapı geliştirdi |
Çocuklarda davranış bozuklukları ve çalma davranışı - 14/06/2022 |
Çocuklarda davranış bozuklukları ve çalma davranışı Bir davranışı problem olarak değerlendirmenin belli objektif ölçüleri vardır. Davranışın değerlendirilmesi sırasında; |
Otizm nedir? - 10/06/2022 |
Yaygın gelişimsel bozukluk başlığı altında otizm, asperger sendromu, çocuğun dezintegratif bozukluğu (Heller sendromu), başka türlü adlandırılamayan yaygın gelişimsel bozukluk yer alır. Otizm belirtileri nelerdir |
Kardeşler arası yaş farkı ne kadar olmalıdır? - 07/06/2022 |
En sık sorulan sorulardan biri ne zaman ikinci çocuğu yapmalıyım? Kardeşler arası yaş farkı ideali kaç olmalıdır? Bu yazımda bunlara detaylıca değineceğim. Yaş farkına karar verirken değerlendirilecek konular; anne baba, anne baba ilişkisi, çocuğu |
Çocuklarda konuşma geriliği, konuşma gecikmesi - 03/06/2022 |
Konuşma bir öğrenme ve iletişim biçimidir. Bebekler etrafındaki olayları gözlemleyerek, cisimlerin isimlerini duyarak zamanla konuşmaya başlarlar. Çocuk beyni ilk üç yaş içerisinde öğrenme ve taklit etmeye çok açıktır. Çok kolay öğrenir ve taklit ed |
Çocuklara “Hayır”ı Öğretmek, Çocuklara Hayır Diyebilmek - 31/05/2022 |
Ne zaman çocuklara “hayır” diyoruz? Ne zaman “dur” diyoruz? Acaba bu hayır’lar bizim hayır’larımız mı yoksa olması gereken hayır’lar mı? Çocukların cezalandırılmaları ile ilgili süreçlerde bazen hayır diyerek, ses tonumuzu da arttırarak yapmaması g |
Devamı |