sor çöz yöntemi, dr ekrem çulfa, Ekrem, Culfa, Aile, Danışmanı, ilişki, uzmanı, Çift, Evlilik, Terapisti, Uzmani, Danışman, yaşam, koçu, koç, koçluk
Uzman Klinik Psikolog Sabiha Sabiha Işık 0530 122 11 02
sabihaisik@outlook.com
Mevsimsel depresyon nedir?
11/01/2022 Mevsimsel depresyon
nedir? Depresyon, son yıllarda çok sık karşılaştığımız bir ruhsal
bozukluk haline geldi. Bu kadar çok sık görülüyor olması aslında bir ruhsal
grip olarak da adlandırılmasına neden oldu. Günümüzde her beş kişiden neredeyse
bir tanesi depresyon tanısı almaktadır. Depresyon neden ortaya çıkıyor? Depresyon tek yönlü bir hastalık değil aslında tek bir
sebebi yok. Çeşitli biyolojik faktörler, genetik faktörler, çevresel ya da
psikolojik faktörler etkili olabiliyor. Genetik faktörlere baktığımızda tek bir
geni bunda suçlu tutamayız açıkçası. Birden fazla genin depresyon üzerinde
etkili olduğunu söyleyen araştırmalar bulunmakta. Ailede eğer depresyon tanısı
almış bireyler varsa bu doğal olarak gen yolu ile aslında sizlere de geçmiş
oluyor ancak bu durum illaki sizin de hasta olacağınız anlamına gelmemektedir.
Sadece depresyona girme riskinizi arttıran bir durum söz konusudur. Biyolojik faktörler: Çeşitli hormonal değişiklikler depresyon belirtilerini
ortaya çıkartabiliyor. Bazı tiroid hormonlarının düzensiz çalışması, fazla
salgılanması ya da az salgılanması, kalp rahatsızlıkları, çeşitli nörolojik
bozukluklar gibi sağlık sorunları depresif belirtileri ortaya çıkartabiliyor.
Bu noktada eğer bu belirtilerin önüne geçilemezse depresyon tanısı konulması
için bir zemin hazırlanmış oluyor. Bazı rahatsızlıklar için kullanmış olduğumuz ilaçların
aslında yan etkileri bulunmakta. Çeşitli depresif belirtileri ortaya
çıkarabiliyor. Bu ilaçlar bazen daha hüzünlü yapabiliyor. Daha çökkünlük,
kronik yorgunluk yaratabiliyor, uyku ya da yeme alışkanlıklarımızı
etkileyebiliyor. Aslında bu saymış olduğumuz şeyler de depresyonun belirtileri
arasında yer alıyor. Bu noktada eğer bunlar tespit edilemez ve bu yan etkilerin
önüne geçilemezse kişi depresyona doğru gidiyor demektir. Çevresel faktörler: Büyük şehirlerde stres faktörü o kadar fazla ki her şey
aslında tetikleyebiliyor. Gün içerisinde yaşadığımız olaylar, toplumsal
olaylar, geçmişte yaşadığımız ve unutamadığımız travmatik olarak
adlandırdığımız yaşantılar, barış imzalamadığımız olaylar aslında çevresel
faktörler arasında yer alabiliyor. Bir diğer yandan hayatımızda çeşitli
değişiklikler yapabiliyoruz, evlenebiliyoruz, ilişkilerimiz son bulabiliyor, taşınabiliyoruz,
iş değişikliği yapabiliyoruz… Bunlar da bazen stresle baş etmemiz noktasında
bizi zorlayabilen olaylar oluyor. Kayıplar yaşayabiliyoruz hayatımızda, bazen
ölümle sonuçlanabiliyor bu kayıplar. Dolayısıyla bu durumlar travmatik etki
yarattığı için de altından kalkılması güç olaylara dönüşebiliyor. Sadece depresif belirtileri taşıyor olmamız depresyon tanısı
almamıza yeterli değil. Tanının başka kriterleri bulunuyor. Ancak bir şekilde
bu belirtilerin önüne geçilmediğinde tanıya doğru ilerliyor hastalarımız. Psikolojik faktörler: Bu daha çok bizim kişilik özelliklerimiz olabilir. Yani
karakterimizle alakalı, olaylara karşı nasıl bakış açısı sergilediğimiz ve
stres faktörü ile karşılaştığımızda nasıl tepki verdiğimizi ile alakalı
aslında. Her insanın kendine göre farklı baş etme stratejileri var. Kendine
olan özgüveni ego gücü daha farklı olabiliyor. Bu noktada aslında benzer
olaylarla karşılaşan iki kişi bile farklı tepkiler verebiliyor çünkü baş etme
stratejileri farklıdır. Biri depresyona girebilirken diğeri girmeyebiliyor. Bu
noktada aslında psikolojik ve bireysel karakteristik özelliklerimiz de çok
büyük önem taşıyor. Çok katı görünen, dışarıya karşı daha sert duran ve daha
etkilenmemiş gibi duran insanlarda içten içe daha fazla depresif belirtilerin
ortaya çıktığını görüyoruz. Bu kişiler belki depresif belirtileri çok fazla
ortaya sergilemiyor ama daha çok öfke ile hırçınlıkla ya da öfke patlamaları
ile bu tutumlarını sergiliyor olabilirler. Dolayısı ile bu kişilerde gizli bir
depresyonu araştırmak gerekir. Daha hassas kişiler de olabilir. Yani çok
kırılgan, çok narin gibi görünen insanların bazen de baş etme stratejileri çok
güçlüdür ve altından daha kolay kalktığını görebiliriz. Biraz da aslında
depresyona girip girmemek sosyal desteğin varlığı ile de alakalı. Problem çözme
becerileri konusunda başarılıysa ya da yeterince sosyal desteğe sahipse bu
noktada depresyonu daha kolay atlatıyor demektir. Depresyon belirtileri nelerdir? Duygusal belirtiler: Bir takım duygusal değişiklikler yaşıyoruz. Genel anlamda bu
üzüntü hüzün olabiliyor. Çökkünlük olarak aslında depresyonu tanımlıyoruz. Bu
duygulara bağlı olarak karamsarlık duygusu hissi gerçekleşebiliyor. Umutsuzluk,
çaresizlik hissine kapılabiliyor hastalarımız. Bununla birlikte aslında kendine
karşı bir değersizlik hissi, özgüveninde azalma gibi belirtiler de ortaya
çıkabiliyor. Kişi ileri evrelerde de şayet depresyon belirtileri daha şiddetli
ise hem yaşadığı olaylarla ilgili hem de o olayların kendisinde yaratmış olduğu
etkilerle ilgili kendini suçlamaya başlıyor. Bu da aslında depresyonun ne kadar
şiddetli olduğunu bize gösteriyor. Çökkünlüğün yanı sıra farklı bir duygu
olarak karşımıza öfke çıkıyor. Daha çok erkeklerde bunu görüyoruz. Kadınlar
daha çok duygusal olarak üzüntü mutsuzluk olarak depresif belirtilerini ifade
ederken erkekler daha çok öfke ve sinirle ifade ediyorlar. Bunun yanı sıra
kaygı, huzursuzluk en sık karşılaştığımız belirtiler olabiliyor. Düşünsel boyutta değişiklikler: Hayatta kendimiz ile ilgili, çevremizdekilerle ilgili ve
dünya ile ilgili genel görüşlere sahibiz. Depresyonla birlikte bu görüşlerimiz
zarar görüyor. Daha karamsar, daha olumsuz düşünmeye başlıyoruz. Bu ileri
evrelere gittiğinde hem suçlayıcı hale geliyor hem de çok çaresiz altından
kalkılamaz bir hale geliyor. Dolayısı ile de kişilerde intihar düşünceleri
ortaya çıkmaya başlıyor. İntihar düşünceleri intihar planlarına dönüşebiliyor. Bu
hekimlerin en çok dikkat etmesi gereken nokta. Bizde psikoterapi evresinde bunu
çok sorguluyor oluyoruz. Bir başka düşünsel değişiklik ise konsantrasyon bozukluğu
olabiliyor hastalarımızda. Çünkü aklında başka şeyler var. O esnada kendi ile
ilgili geçmişi ile ilgili birtakım düşüncelere saplanmış durumda. Dolayısı ile
de anı kaçırıyor hastalarımız. Konsantre olamıyorlar, dikkatlerini kolay
toparlayamıyorlar, dikkat verseler bile kolaylıkla dağılabiliyorlar. Aynı şekilde
unutkanlık da görülüyor bu hastalarda. Bu da bir belirti. Çünkü aklımız o kadar
çok başka şeylerle meşgul oluyor ki yeni gelen bilgilere dikkat edemediğimiz
için aslında onları zihnimize alamıyoruz ve bir şekilde unutkanlık olarak
kendini gösteriyor. Genellikle hastalar başka şikayetlerle farklı
poliklinikleri ziyaret ediyorlar. Kaygıları yükseldiği için, kendilerini
huzursuz hissettikleri için belki bir kardiyolojiye önce uğruyorlar, daha
sonrasında nörolojik problemler yaşadıkları için nöroloji polikliniğinde
muayene oluyorlar. Daha sonrasında orada yapılan tetkiklerde fiziksel anlamda
bir problem olmadığı ortaya çıkınca daha çok psikolojik boyutlu olabileceği,
bir depresyonun belirtisi olabileceği nedeniyle bizlere yönlendiriliyorlar. Depresyon tipleri Majör depresyon; en sık karşılaştığımız kliniklerde daha çok
tanısı konulan bir bozukluk. Biraz tanısal olarak gitmek gerekirse aslında
saymış olduğumuz belirtilerin en az beş tanesini bir hasta yaşıyorsa ve bu
yaklaşık iki haftadır sürüyorsa ve gün boyu kişinin hayatını etkileyecek
boyuttaysa gündelik fonksiyonlarını aksatıyorsa ve hayattan geri kalmasına
neden oluyorsa majör depresyon tanısı koyabiliriz. Bu noktada eğer bu
belirtiler yine aynı şekilde ortadaysa ancak süresi daha kısaysa bunu daha
düşük seviyede bir depresyon gibi düşünerek aslında minör depresyon tanısı
koyabiliriz ama majör depresyona dönüşme olasılığı yüksek olan bir kesim oluyor
burası. Dolayısı ile önce hastamızın tanı koyulması noktasıda psikyatrist
hekimler ön plandalar. Daha sonrasında bizlere yönlendiriyorlar zaten. Hayatı etkilemesi açısından baktığımızda majör depresyon daha
şiddetli ve daha uzun süre gelen bir bozukluk. Minör depresyon ise biraz daha
kısa vadede hayatı çok aksatmadığımız ama depresif belirtilerin hafif hafif
yaşandığı bir dönem oluyor. Ama tabii ki ileriye dönük bir risk faktörü
oluşturuyor. Klinik görüşmede bir hasta kapıdan girdikten sonra çok
farklı kriterlere bakıyoruz. Sadece onun anlattıkları değil bedeni ile de ifade
ettikleri bizim için önemli. Öncelikli olarak görünüşüne bakıyoruz. Çünkü her
bir psikolojik rahatsızlığın kendine özgü bir duruşu vardır. Mimikler, duruşu,
hareketleri gibi. İlk bunları değerlendiriyoruz. Ardından kişinin konuşma
tarzı, ilişki kurma biçimi bizim için önemlidir. Depresyonda bu daha kesik
kesik, kişinin kendini izole ettiği, biraz daha ilişki kurmaktan kaçındığı bir
süreç oluyor. Dolayısı ile bunu yakalamak da biraz daha kolay. Danışanlarımızın
düşünce içeriklerine bakıyoruz. Yani ne kadar karamsar, ne kadar olumsuz
düşüncelere sahip, ne kadar genelliyor ve sağlıksız düşüncelere sahip bunları
araştırıyoruz. Aynı zamanda düşünce içeriklerini incelerken de bir yandan da
intihar girişimi olup olmadığını ya da intiharı planlayıp planlamadığını da
kontrol ediyoruz. Bir diğer yandan bilişsel olarak da süreçlerini kontrol
ediyoruz. Yani hasta orda konuşurken aslında onu her türlü gözlemliyoruz.
Konuşma tarzından, kendini nasıl ifade ettiğine, bir şekilde bizimle konuşuyor
ama belki aklı orda değil dalmış gitmiş olabilir ya da dikkati kolay dağılıyor farklı
konuya atlıyor olabilir bütün bunlar da onun bilişsel süreçleri ile ilgili bize
ipuçları veriyor. Bazen de bedensel belirtilerini hastalarımız ifade
edebiliyorlar. Ama bir yandan da problemlerinden bahsederken gözümüzün önünde
bazen bedensel belirtileri yaşadıklarını hissedebiliyoruz. Midelerine kramplar
girebiliyor, başlarına birden ağrı saplanabiliyor ya da kaygıları artabiliyor o
esnada çeşitli fiziksel belirtiler ortaya çıkabiliyor. Bunlar bizim için önemli
klinik anlamda. Minör depresyona mevsimsel depresyonu ekleyebilir miyiz? Her depresif belirti aslında depresyon tanısı için yeterli
değildir. Sonbahar ile birlikte güneşe daha az maruz kalıyoruz. Günler daha
kısa, daha karanlık ortamlar, bulutlu yağmurlu hava ve ister istemez ruhsal
yapımız etkilenebiliyor. Duygularımızda dalgalanma söz konusu olabiliyor. Bunun
ne kadar sürekli olduğu ve tekrarlandığı önemli aslında. Benzer belirtileri
yine sayabiliriz ama mevsimsel depresyon diyebilmemiz için art arda iki yıl boyunca
aynı belirtilerin aynı dönemde ortaya çıkması ve kişinin gündelik
fonksiyonlarını aksatıyor olması bizim için önemlidir. Minör depresyonla da
aslında majör depresyon benzer belirtiler gösterdiği için mevsimsel depresyon
ile de benzer belirtiler içermektedir. Bizim için önemli olan süresidir. Mevsim geçişlerinde depresyon belirtileri; duygusal
dalgalanmalar, çökkünlüğün çok ön planda olduğunu görebiliyoruz. Bedensel yorgunluk
bir yandan önemlidir. Ama bunun fiziksel kaynaklı olup olmadığını araştırmamız
gerekiyor. Hemen hemen bahar geçişlerinde gördüğümüz özellikle sonbahar
döneminde daha sık gördüğümüz kış dönemlerinde artarak devam ediyor. Tedavi
edildiği noktada kışın bitmesi ile de belirtilerin azaldığı kişinin kendini
toparladığı ve gündelik yaşantısına geri döndüğünü söyleyebiliriz. Eğer
belirtiler çok şiddetli ise ve uzun süreli ise zaten bir tanıya doğru gitmiş
demektir. Bu noktada belirtilerin şiddetinin az olması, kişinin gündelik
hayatını aksatmıyor olması, bir şekilde sosyal destekle kişinin hayat içinde
kalarak kendi baş etme stratejilerini kullanarak kişinin altından
kalkabileceğini gösteriyor. Bir diğer yandan fiziksel olarak kişinin kendini
güçlendirmesi aslında bu süreçte iyi gelecek bir şeydir. Uyku düzeni, yeme
alışkanlıkları, bunları bir düzene sokuyor olması, kişinin erken saatlerde
yatması ve sabahları erken uyanması aslında kendini daha enerjik hissetmesini
sağlayacaktır. Psikolojide şöyle bir anlayış vardır. Beynimiz davranışı ciddiye
alır. Dolayısı ile de bu belirtileri yaşayan hastalarımız için belki
davranışlarda bulunmak, harekete geçmek ilk başta çok zor gelecektir. Ancak
harekete geçtiğimiz anda enerjimiz yükseleceği için doğal olarak beyin bunu
fark edecek ve devamlılığını getirecektir. Çünkü enerjinin yükselmesi ile
kendini iyi hissedecektir. Kişinin kendini kapatmaması ve sosyal ortamlardan
kendini izole etmemesi gerekiyor. Mevsimsel depresyon ile ilgili tanı konduysa
ve belirtiler de ağır ise psikiyatri tarafından ilaç başlanıp başlanmayacağına
karar verilmesi gerekir. Bazı tablolarda eğer hafif şiddetli belirtiler
yaşanıyorsa psikiyatristler ilaç başlamayıp psikoterapi ile tedaviyi götürmenin
daha uygun olacağını düşünüyorlar. Bu hastalarımızın en çok hoşuna giden şey
oluyor. Şayet şikayetler şiddetli ise ve intihar riski varsa doğal olarak
ilacın başlanması ve kontrol altında tutulması gerekiyor. Ondan sonraki süreçte
biz devreye giriyoruz psikoterapi süreci başlıyor. Mümkün olduğunca haftada bir
hatta haftada iki olabiliyorsa psikoterapi sürecini ilk başlarda sıkı tutmak
çok önemli. Haftada bir en önerdiğimiz. Kişinin maddi imkanlarına göre de bunu
arttırabiliriz de ama olmazsa olmaz haftada bir aynı gün aynı saate bir
disiplini oluşturarak devam etmek kişinin hem tedavi sürecine olan katkısını ve
katılımını arttıracaktır hem de verim almasını fayda görmesini sağlayacaktır.
Terapi karşılıklı ilerleyen bir süreç. Belki psikoloğun doğru yönlendirmesi ve
soruları ile kişi doğru noktalara değinecek ve yeni şeyler ortaya çıkartacak
problemlerine bir ışık tutmuş olacak bu noktada ilk başta depresyon
hastalarındın katılma isteği daha az olur çünkü zaten enerjileri düşük karamsar
ve umutsuz yaklaşırlar ancak ufak da olsa bir verim almaya başladıklarını
gördüklerinde bu sürece katılımları da artacaktır. Ardından hastalarımızın ihtiyacına göre ve
problemlerini çözme hızına göre bu süreci daha uzatabiliyoruz on beş günde bire
çıkartabiliyoruz. Psikoterapi; kişinin kendi iç dünyasına yapmış olduğu bir yolculuktur
aslında. Bir şekilde bu yolculukta psikolog ile beraber ilerler kişi ve hiçbir
zaman psikolog onun önüne geçerek ona yol gösterici olmaz. Bu süreçte sanki
feneri tutan kişi psikolog da o karanlığın içindeki objeyi görmeye çalışan kişi
hastadır diyebiliriz. Burada önemli olan şey kişinin kendini ve çevresini
keşfederek, neyi neden yaptığını anlamlandırarak aslında farkındalığını
arttırmaya çalışıyoruz. Bir diğer yandan geçmişte yaşamış olduğu olayların
yeniden üzerinden geçirilmesi yeniden daha sağlıklı bir süzgeçten geçirilmesi
kişinin aslıda geçmişi ile barışması anlamına da geliyor. Psikoterapinin böyle
bir avantajı da var. Kişi farkındalıkları arttıkça iç görü kazandıkça bir diğer
yandan da şu anı daha keyifli yaşar hale geliyor, daha sağlıklı kararlar
verebiliyor. Özet olarak eğer kendimizi çok yorgun ve çökkün
hissediyorsak öncelikle fiziksel muayeneden geçmek önemli, kan değerlerimize
baktırmak, başka hekimlerin görüşlerini almak, daha sonra fiziksel anlamda
ciddi bir durumun ortada olmadığını öğrendikten sonra bir psikiyatriste ya da
bir psikoloğa başvurması çok önemli kişilerin. Eğer bu belirtiler kişinin
gündelik hayatını aksatıyorsa, sahip olduğu sorumluluklarını yerine getirmesine
engel oluyorsa, iş hayatını, ev yaşantısını aksatıyorsa mutlaka bir uzmandan
destek alması gerekmektedir. Uzman Klinik Psikolog
Sabiha IŞIK |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Antisosyal Kişilik Bozukluğu - 28/06/2022 |
Sosyopati ya da psikopati olarak da adlandırılan antisosyal kişilik bozukluğu genel anlamda diğer kişilerin haklarına karşı umursamazlık ve ihlal halidir. Çocukluk veya ilk ergenlik çağında başlayıp yetişkinlik çağında da devam eder. Hilekarlık ve |
Terk Edilme ve Ayrılık Korkusu - 24/06/2022 |
Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin’ e benzer aşıkların reddedilme ve terkedilme öyküleri mitolojde yoğun bir şekilde karşımıza çıkıyor. Bütün hayatını sevgiliye adayan erkek ve kadın mitleri ile doludur masallar ve efsaneler. Analitik psikolojinin |
Göç’ün Psikolojisi ve Sosyolojisi - 21/06/2022 |
Uluslararası göç; bir ülkeden bir ülkeye belirli bir süre yaşamak için taşınmak olarak adlandırabiliriz. Göç konusunu sebeplerine göre ayıracak olursak eğer; 1) ekonomik göç yani iş için göç edenler: Eskiden Avrupa mavi yakalı göçmen ararken |
Bağlanma türleri ve insan ilişkilerine etkisi - 17/06/2022 |
Bağlanma; çocukların küçük yaşta anne veya bakım veren diğer kişi ile kurduğu bağdır. Bebekler küçük yaşlarda bakım veren kişinin ya da annenin her zaman ihtiyaçlarına cevap verebileceğini, güvenli olarak bir psikolojik yapı geliştirdi |
Çocuklarda davranış bozuklukları ve çalma davranışı - 14/06/2022 |
Çocuklarda davranış bozuklukları ve çalma davranışı Bir davranışı problem olarak değerlendirmenin belli objektif ölçüleri vardır. Davranışın değerlendirilmesi sırasında; |
Otizm nedir? - 10/06/2022 |
Yaygın gelişimsel bozukluk başlığı altında otizm, asperger sendromu, çocuğun dezintegratif bozukluğu (Heller sendromu), başka türlü adlandırılamayan yaygın gelişimsel bozukluk yer alır. Otizm belirtileri nelerdir |
Kardeşler arası yaş farkı ne kadar olmalıdır? - 07/06/2022 |
En sık sorulan sorulardan biri ne zaman ikinci çocuğu yapmalıyım? Kardeşler arası yaş farkı ideali kaç olmalıdır? Bu yazımda bunlara detaylıca değineceğim. Yaş farkına karar verirken değerlendirilecek konular; anne baba, anne baba ilişkisi, çocuğu |
Çocuklarda konuşma geriliği, konuşma gecikmesi - 03/06/2022 |
Konuşma bir öğrenme ve iletişim biçimidir. Bebekler etrafındaki olayları gözlemleyerek, cisimlerin isimlerini duyarak zamanla konuşmaya başlarlar. Çocuk beyni ilk üç yaş içerisinde öğrenme ve taklit etmeye çok açıktır. Çok kolay öğrenir ve taklit ed |
Çocuklara “Hayır”ı Öğretmek, Çocuklara Hayır Diyebilmek - 31/05/2022 |
Ne zaman çocuklara “hayır” diyoruz? Ne zaman “dur” diyoruz? Acaba bu hayır’lar bizim hayır’larımız mı yoksa olması gereken hayır’lar mı? Çocukların cezalandırılmaları ile ilgili süreçlerde bazen hayır diyerek, ses tonumuzu da arttırarak yapmaması g |
Devamı |